Mehmet Çakmak İle Bilinçaltı Konular

MEHMET ÇAKMAK İLE BİLİNÇALTI KONULAR

Mehmet Çakmak’ın zaman zaman, instagramda bilgi amaçlı, tamamen kendi tespit ve deneyimlerine dayanarak yaptığı paylaşımlardan derlenen yazıları aşağıda okuyabilirsiniz..

İnstagram Sayfamızı Takip Etmeyi Unutmayın: @konyaakademi  @konya_akademi



Olumlu Düşünmek Yeterli mi ? Çekim Yasası Çalışıyor mu ?

Merhaba 😉
Artık yeni bir çağdayız. Kuantum fiziğiyle birlikte düşüncelerimizin ve yaydığımız enerjinin önemini kavramaya başladık. Düşüncelerimizin hayatımıza etkileriyle ilgili ortaya çıkan bilgiler, insanın bir kader kurbanı olmadığını, hayatını kendi inanc, duygu ve düşünceleriyle oluşturduğu ve kendi hayatından sorumlu olduğunu gösterdi.

Artık eski söylemler, teoriler ve bakış açıları yerini bu akıma bırakmaya başladı. Yapılan bilimsel deneyler, insanın kendi düşüncelerinin hayatlarını nasıl etkilediğini ortaya koymaya devam ediyor.

Çekim yasası dediğimiz sistemin icinde yaşıyoruz. Bu güzel. Olumlu düşündüğümüzde olumlu şeyler yaşarız. Formül açık. Ancak bu kadar basit mi peki?

Aslında evet, sistem bu kadar basit. İnandığımız ve düşündüğümüz şeyleri yaşıyoruz. Fakat, hayatımızı ve düşüncelerimizi değiştirmek istediğimizde bu neden olmuyor? Neden aynı kalıpta düşünüp, hissedip duruyoruz? Neden hep aynı olaylar tekrar edip duruyor? Neden Olumlu düşünemiyoruz, ya da olumlu düşünebilsek bile, neden ilk başlarda işe yaramıyor, eksik kalıyor?

Cevap çok basit. Çünkü içimizdeki, önceki oluşturduğumuz kalıplar direniyor. Yıllarca olumusuz düşünce ve duygularla yaşayan kişinin bilinçaltı da tamamen buna göre kodlanmış oluyor. Aşağıda, daha önce yıllarca oluşturulmuş duygular olumsuz, ama siz üst tarafta ollumlu düşünmeye çalışıyorsunuz. Bir senkronizasyon hatası, bir uyumsuzluk var 🙂

Öyleyse, ortaya çıkan sonuç: Ne düşündüğümüz değil, ne hissettiğimiz önemli. Sorun da çözüm de burada.Duygular…

Peki duygu nedir? (Duygular konusu cok derin ve karmaşık, bu nedenle sonraki paylaşımlarında detaylı olarak bu konuya gireceğim) Duygu ise, düşüncelerin bedendeki yansımasıdır. İşte asıl önemli olan, bilinçaltındaki bu yerleşmiş duygular ve duygu kalıplarıdır. Bu duyguları anlamadan, çözümlemeden, notrlemeden, istediğimiz değişim gerçekleşmez.

Yüzeysel sorunlarda, ya da gelişim gibi konularda olumlu düşünme işe yarayabilir, ancak derin sorunlarda ilk başta, değişim için bu mümkün değildir. Bu nedenle, olumlu düşünme, olumlama çalışmaları ilk başlarda uzun vadede işe yaramayacaktır ve eski kalıp direnmeye devam edecektir.




Duygusal Kalıplar Temizlenmeden Kalıcı Değişim Çok Zor

İlk başlarda değişim için, olumlama ve pozitif düşüncenin etkili olmayacağını ve alttaki duygusal kalıbın direneceğini daha önceki yazımda söylemiştim. Peki, nedir bu kalıplar?

Bunlar daha önceki duygularınız, kararlarınız, seçimleriniz ve algınızla ilgilidir. Eğer hayatınızda, travmalar varsa öncelikle bunların bulunması ve temizlenmesi çok önemlidir. Çünkü her travma bir duygu, düşünce, inanç, seçim ve karar içerir. Eğer sorununuz bununla ilgili ise yüzeyde çalışmak belirli bir değişim sağlasa da kalıcı bir etki bırakmaz. Çünkü o aşağıdaki duygu kalıbı çok güçlüdür ve kaç yaşınızda olursanız olun halen sizi etkilemekte ve yönetmektedir, bunun çoğu zaman farkında bile olmayabilirsiniz.

Bilinçaltında zaman kavramı yoktur ve o travma, o durum hala orada işlemeye devam etmekte ve hayatınızı da etkilemeyi sürdürmektedir. Bu travmayı bulmak çözmek ve mekanizmasını işlevsiz hale getirebilmek için, duygulardan yola çıkılmalıdır. Burada dikkat edilmesi gereken şey, “Her travma bir duygudur fakat her duygu bir travma değildir” Bu nedenle, ne aradığımız kadar, nerede aradığımız da çok önemlidir. Yanlış şeyi yanlış yerde aramak işleri daha da karmaşık hale getirir.

Bu nedenle kişinin bu tarz derin konularda, kendi sorununu çözebilmesi oldukça zor – uzun bir süreçtir ve uzman desteği alması gerekir. Çünkü kişinin kendisine bir çizgisi yoktur. O düşünce yapısı ile yaratılan sorunlar, o düşünce yapısıyla çözülemez. “Bir dedektifin bir hırsızı araması, ama hırsızın kendisi olması” gibi bir durum söz konusudur 🙂

Aslında biz de burada devreye giriyoruz. Dışarıdan biri olarak, adım adım sorular ve bazı tekniklerle kişinin, bu sorunların kökenini ve nedenini görmesini sağlıyoruz.

Kişi bunu hatırladığında ve yukarıdaki bağlantısını anladığında, zaten o an bir rahatlama ve dönüşüm başlıyor. O duyguların; uygulanan bazı tekniklerle, temizlenmesi ve etkisizleştirilmesi aşamasından sonra, ona yönelik düşünme sistemi, inanç, seçim ve kararları da değiştiğinde, artık o sorun da çözülmüş oluyor. Yerine ise kişinin, yeni istek, karar ve seçimleri koyuluyor. İşte tam burada pozitif düşünce ve olumlama çalışmaları artık rahatlıkla yapılabilir.




 Ne İstemiyorum ? Ne İstiyorum ? 

Bunları gerçekten istiyor musunuz? Kafanızda net bir görüntüsü var mı? Danışanlarımıza konuşma sırasında bazen aniden sorarım bu soruyu. “Hastalık istemiyorum, parasızlık istemiyorum, yalnız kalmak istemiyorum” gibi cevaplar verirler.

Oysa ki ben ne istemediklerini değil, ne istediklerini sormuştum 😉 Haa diyerek daha sonra şu cevaplar gelir: “Mutlu olmak, sağlıklı, huzurlu, zengin olmak, Fakirlere yardım, dünya barışı” istiyorum vb..🙂Daha danışanlarımın %98’inden şu cevabı duymadım. “Şu işi, şu kadar para kazanmayı, şuradaki evi, şu arabayı, şu kıyafeti almak istiyorum, şu kişiyle ilişki yaşamak, evlenmek istiyorum”..

Genelde hiçbirinin kafasında bu tarz net cevaplar olmaz. Hep genel, bilindik ve soyut şeylerdir. Yani aslında ne istediklerine değil, ne istemediklerine odaklıdırlar. İstemeyi değil istememeyi kutsal biliriz. Çünkü toplumumuzda istemek, birinden yardım almak gibi konular; güçsüzlük, acizlik, ayıp ya da yanlış bir şey gibi algılanır.

Çünkü hatırlayın; küçükken eve birisi geldiğinde ya da bir yere gittiğimizde, ondan sakın şunu isteme, verirse de hemen alma, ayıp olur, şeklinde öğütler verilmiştir. İşte o zaman istemenin kötü bir şey olduğuna inanmışızdır. Ve artık kendimiz için kolay kolay bir şey isteyemeyiz. Çünkü ayıp olur, güçsüz, ya da muhtaç görünmemeliyim inancı hâkimdir.

Yardım istemeyi ve ağlamayı da bu kategoriye koyabiliriz. Yardım istersem, ağlarsam; güçsüz, aciz görünürüm. Ama gerçek tam tersidir. “Almayan veremez, vermeyen alamaz. Ağlamayan gülemez, gülemeyen ağlayamaz” Aslında gerektiği zaman almayı vermeyi bilen ve yine gerektiği zaman ağlamayı gülmeyi bilen insanlar güçlüdür, başarılı ve mutludurlar. Bunlardan sadece birini seçmek, dengeyi ve enerjiyi bozar.

Çünkü hayatta her şey denge üzerine kuruludur. O yüzden gerektiğinde en iyiyi isteyin, yardım isteyin, yine gerektiğinde alın-verin, yine gerektiğinde ağlayın. Bu şekilde, aciz ya da güçsüz değil, aksine; insan olduğunuzu hatırlar, mutlu, huzurlu ve güçlü biri olursunuz. Deneyin ve görün..Ve son olarak, ne istemediğinize değil ne istediğinize odaklanın. Çekim yasası işliyor 🙂
“İsteme” konusu devam edecek..




Ne İstiyorsunuz ?  Gerçekten İstiyor musunuz?

 Bu aslında basit gibi görünen ama çoğu danışanımızın cevap bile veremediği sorulardan bir tanesi. Geçen yazımda da bahsettiğim üzere, aslında birçok kişi ne istediğini, tam olarak bilmiyor. Sağlık, mutluluk, aşk, para gibi cevaplar gelir her zaman.

Şu anda da sizin aklınıza bunlar geldi hemen belki. Şimdi konuyu fazla uzatmadan yüzeyden biraz derine doğru inmek istiyorum. Aslında, hayatınızda ne istediğinizi bilmenin en kolay yolu, şu anda hayatınızda ne olup bittiiğine bakmaktır. Evet şu anda hayatınızda ne varsa ya da ne yoksa, işte tüm bunların hepsi sizin kendi isteklerinizdir. 😳

“Neden ben bunu istemiş olayım ki, aslında ben bunu, ya da böyle istemedim, şunu, şöyle istedim ama o da şöyle oldu-olmadı” gibi şu anda içinizden itiraz edebilirsiniz. Evet aslında şu anlığına haklı olabilirsiniz. Çünkü bunlar, daha önceki istediklerinizdi. Daha önce de istemiyordum derseniz bilinçaltınıza bir bakın derim 😉

Çünkü bilinçaltında “istek” diye bir kavram yoktur, sadece komut ve kodlar vardır. Ya da, işte o kodlar istektir. Ayrıca bilinçaltı olumsuzu da algılamaz. 👍

Hasta olmak istemeyen insanların hayatına bir bakın, hep hastadırlar. Evet gerçekten onlar hasta olmak istemiyorlar ama, bilinçaltında bu istek olarak algılanıyor. Çünkü sürekli hastalık odaklı oldukları için bilinçaltları, hastalık kod ve komutlarıyla doludur.

Sürekli çok para isteyen insanlar hep geçinememeye, hep borçlara odaklıdırlar. “Borçlarımı ödemek istiyorum, ya da borçlanmak istemiyorum ve bunun için çok para kazanmak istiyorum” isteği de böyledir. Ne oldu? Şimdi, bilinçaltı borç kavramına ve borçları ödemeye odaklandı, daha çok paraya değil. Ayrıca “para kazanmak = borç ödemektir” kodu ortaya çıktı. Evet, bu kişi daha çok para kazanabilir, ama daha çok borç ödemek zorunda kalacaktır. Ve bu borçları hiçbir zaman bitmeyecektir. 🙂
“Kandırılmayacağım, aldatılmayacağım bir ilişki istiyorum” dediğinizde, artık devamını biliyorsunuz.. 😉

Tabii burada, bilinçaltınızın; sağlığı, parayı, ilişkileri vb.nasıl kodladığı da apayrı ve derin bağları olan bir konu. Bunları ileride açıklayacağım👍




Değişim Zorunludur – İnsan İsteyince Değil Zorunda Kalınca Değişiyor

Randevu vermeden önce telefonda danışanlarla, önce bir ön görüşme yaparım. Sorunun ne olduğunu ve neden bize gelmek istediğini sorarım. Yaşadığı sıkıntılardan ve değiştirmek istediği problemlerden bahseder.

Kısaca dinledikten sonra ona şu soruyu sorarım: Peki bu sorununuzu çözmeyi ve gerçekten değişmeyi istiyor musunuz? Ardından Evet cevabı gelir. Çünkü artık o sorunla, ya da o şekilde yaşamaktan iyice yorulmuşlardır. Değişebileceği ve birlikte çalışabileceğimiz kanaatine varırsam randevusunu oluştururuz..

Genelde en son aşamada bizi ararlar ve artık değişmek istediklerini söylerler. Burada değinmek istediğim şu: Gözlem ve tespitlerime göre insanlar, istediklerinde değil, zorunda kaldıklarında değişmeyi seçiyorlar. Artık değişmekten başka çare kalmadığında..

Aslında hayat defalarca kendisini uyarmıştır, mesajlar göndermiştir, dersler vermiştir ama, o bunu bir türlü görmemiştir ya da görmek istememiştir. Hayat, çok iyi bir öğretmendir. Yanlış yaptığı konularda insanı sürekli tatlı şekillerde uyarır, değişim için fırsatlar sunar. Ancak her seferinde bu uyarıların, mesajların, derslerin, dozları artmaya başlar.

Kişi, bir türlü bunları görmemeye, eskiye, o yanlışa, o problemlere ısrarla tutunmaya devam ederse, artık fiziksel ve psikolojik hastalıklar, maddi-manevi kayıplar, acılar, yeni dertler, hatta ölümler gibi daha ağır uyarılar hayatına girmeye başlar. Bu noktadan sonra değişim, artık zorunlu hale gelir. Ama bu aşamadan sonraki değişim çabalarının da önemli bedelleri ve süreci olacaktır.

Ancak bu aşamalara gelmeden, hayat size tam da sizin ihtiyacınız olacak değişim fırsatları sunacaktır. Eğer bunları görür ve değerlendirirseniz, değişim, hızlı ve kolay olacaktır. Ve bunu sürdürürseniz, evrenin ayrıca Bonus ödülleri de ardı ardına mucizevi bir şekilde hayatınıza girecektir.

Her iki durumu da danışanlarımla, defalarca test ettim ve şahit oldum. Size tavsiyem, eğer hayatınızda, ruhunuzun fısıldadığı bir sorun, eksiklik ya da yanlış varsa, sonuna kadar beklemeyin, gereken değişimi hemen şimdi başlatın..

Zaman, bu konuda, sadece kendini kandıranların sığındığı bir bahanedir 😉

Değişim ertelenemez ve hemen şimdi başlamalıdır.. 👍




Çok İstediğimiz Şeyler Neden Olmuyor?

Hayatınızda en çok neyi istiyorsanız; aslında, onu reddediyorsunuz demektir.

İlk başta çelişki gibi gelen bu durum, içeriğinde, çok basit bir formülasyona sahip. Örneğin; hayatınızda en çok para istiyorsunuz. Peki neden para istiyorsunuz? Çünkü olmadığı ya da az olduğu için.

Peki neden yok ya da neden az? Çünkü aslında onu reddediyorsunuz 🙂 Olur mu canım parayı neden reddedeyim ki diyebilirsiniz. Eğer reddetmeseydiniz hayatınızda olurdu çünkü.🙂 Peki nasıl reddediyorsunuz? Burada ise bilinçaltındaki kodlar yani inançlar devreye giriyor.

Çalışmayarak, az çalışarak, risk almayarak, yeni girişimlerde bulunmayarak, yanlış ya da sevmediğiniz işlerde çalışarak, ya da kazanıp israf ederek vb. parayı reddedersiniz. Paranın kötü, zenginliğin yanlış bir şey olduğuna inandıysanız mesela.

Yeşilçam filmlerini hatırlayın. Zenginler kötü alçak ve gurursuz insanlar. Oysa ki fakirler çok iyi, gururlu, merhametli ve yardımseverdi. Para kötüydü zenginler kötüydü. 🙂 Alın size inanç. “Başkaları az para kazanırken, fakir ve açken ben çok para kazanamam, bu onlara haksızlık”, “Bu dünyada sıkıntı çekersem, fakir olursam, öbür dünyada ödülüm daha büyük olur” gibi inançlar..Ya da kıtlık bilinci olan, paranın zor kazanıldığına inanılan bir ailede büyümeniz.. Bunların hepsi parayı ileride reddetmenize neden olacaktır, ve aynı zamanda da çok istemenize 🙂

Bir örnek daha verelim. En çok, iyi bir evlilik ya da mutlu bir ilişki istediğinizi düşünelim. Neden istiyorsunuz? Çünkü yok ve sevmek sevilmek, paylaşmak, özel hissetmek istiyorsunuz. Peki neden yok? Çünkü onu reddediyorsunuz. Neden? Çünkü sevgiyi, yakınlığı ve ilişkileri kötü bir şey olarak, ya da yanlış bir zeminde kodladınız. Belki bir taciz var, şiddet, kavga ve tartışmaların vb. olduğu bir ailede büyüdünüz, anne-babanıza kızıp karşı cinsi kötü olarak kodladınız. “Ben evlilik ya da ilişki istemiyorum, çünkü bu kötü bir şey” kararı verdiniz. Sonra bunu unuttunuz. Ama bilinçaltınızda bu bir karardır ve değişmezse asla mutlu, gerçek ve doğru bir ilişkiniz olmayacaktır.

Bu durum, sevgiyi reddeden kişiler için de geçerlidir. Ve aslında bu daha önemlidir. Buna sonraki paylaşımda detaylıca değineceğim 👍




Sevgiyi Reddetmek veya İzin Vermek 

Çünkü sevgi; çok önemli, kültürümüzde yanlış anlaşılan ve nedense gösterilemeyen, ifade edilemeyen bir durum. Özellikle eski babalar çocuklarını içten severlerdi ve göstermezlerdi. Çünkü onlara da babası o şekilde davranırdı. Onlar da bunu sorgulamadan kendi çocuklarına böyle davranırdı. Ne üzücü değil mi. İçten sevmek.. Ama gösterememek.. Gösterilmeyen sevginin çocuklar tarafından anlaşılabileceğini düşünürlerdi. Çünkü çocuğu herkesin içinde sevmek ayıptı. Tekrar ediyorum sevmek ayıptı. Bir insanın çocuğunu sevmesinin ayıp olması.. Neden? Şımarmasınlar diye..

Anne babanıza, onların anne babalarına, veya herhangi bir büyüğünüze sorun. Aynısını söyleyeceklerdir. Çocukları disipline etmenin Sevgi göstermemek olduğuna inanırlardı. Etrafınıza bir bakın. Nerede neşeli, kendiyle barışık, sevgi dolu ve mutlu birileri varsa, nispeten sevgi dolu bir ailede büyümüşlerdir. Eğer çocuk 9 yaşına kadar sevgi gösterilmeyen bir ailede büyüdüyse, ileride mutlu olması zordur. Sevmenin-sevilmenin ne demek olduğunu anlayamaz. Başarılı ya da zengin olabilir ama mutlu olamaz.

Hatta Sevgiyi reddedebilir. Bu durumda, kendisini de sevmeyecek ve değersiz hissedecektir. Kendisini sevmeyen bir insan elbette başkalarını da sevemez ve başkalarının da onu sevmesine izin vermez. Ruhsal tarafı sevilmek ister ama bilinçaltı onu başka şekilde kodladığı için buna izin vermeyecektir.

Tam burada, Osho’nun harika bir sözü var:
“Kendisini sevmeyen birini sevemezsin. Sen kim oluyorsun da onu sevmeye çalışıyorsun. Çünkü o bile kendini sevmiyor. Buna inanmayacaktır. Tetikte duracak, şüphelenecek ve altında bir şeyler arayacaktır. Ve eninde sonunda sevilmemesi gereken biri olduğunu kendine ve sana ispatlayacaktır”

Evet, durum aynen böyle olur. Ne yapar eder, sizi kendinden uzaklaştırır. Çünkü onun Sevgi dili belki kötü davranılma, aşağılanma, dışlanma, ilgisizlik, onursuzlaştırılma ve hatta şiddet vb. gibi durumlardır. Ve ona bunları hissettirecek kişilere çekilir ve genellikle mutlu, gerçek ve doğru bir ilişkisi olmaz. Suistimale, kandırılmaya açık, bağımlı ve saplantılı ilişkilere eğilimlidir..




Sevgi Enerjisi-Kaynak

Dinlerde, Doğu öğretilerinde, spiritüalizmde ve tasavvufta her şeyin Sevgi enerjisinden yaratıldığı söylenir. Her şeyin özünün sevgi olduğu vurgulanır..

Danışanlarla, bilinçaltı çalışmaları esnasında, olumsuz duyguların boşaltılması aşamasında yüzeyde bulunan ve o an üzerine çalıştığımız duyguyu içeriden hangi renkte gördüklerini söylemelerini isterim. Korku, kaygı, öfke, kırgınlık, kin vb. duyguların renkleri genellikle siyah ya da siyahın tonlarıdır. Duygular boşaltıldıktan ve nötrlendikten sonra tekrar hangi rengi gördüklerini sorduğumda, bu kez “beyaz” cevabı gelir. Hani o halk arasında konuşulan meşhur beyaz ışık 🙂

Bu, yüzeydeki duyguların kaybolduğunu ve asıl olan enerjinin ortaya tekrar çıktığını gösterir. İşte bu sevgi enerjisidir. Bu esnada danışan, olumsuz duygulardan çıkmış ve sevgi enerjisine geçmiştir. Ve bu enerjiyi huzur, mutluluk, rahatlık, ferahlık, yenilik gibi sözlerle ve gülümseyerek tanımlarlar. Aslında olan şey, üstü olumsuz duygularla örtülmüş Sevgi enerjisinin tekrar ortaya çıkmasıdır. Yani aslında bizim özümüz, temel enerjimiz işte bu sevgi enerjisidir, yok edilemez, sadece üstü bir miktar örtülebilir.

Ancak Sevgi bir duygu değildir, bir düşünce değildir, o bir enerjidir-bir kaynaktır. Tüm olumlu duyguların kaynağı işte bu enerjidir. Sevinç, coşku, mutluluk, haz, huzur gibi duygular bu enerjinin yansımalarıdır, tonlarıdır. Sevgi enerjisini yoğun bir şekilde hissettiğinizde, olumsuz bir duygu hissedemezsiniz. Olumsuz düşüncelerden de etkilenmezsiniz. Eğer olumsuz duygular içinde bocalıyorsanız, bu, o an Sevgi enerjisini yeterince hissedemediğinizi gösterir. Bu nedenle Sevgi, kendi başına bir terapi ve bir şifadır. Aslında, şifanın ta kendisi ve özüdür. Kanser hastalarının sevgiyle iyileştiklerini defalarca duymuşsunuzdur 🙏

Sevgi enerjisine geçildiğinde ya da yeterince hissedilmeye başlandığında vücutta; oksitosin, endorfin, serotonin, dopamin hormonları aktive olur. Ve bu durumda artık olumsuz olan hiçbir şeyin bir önemi kalmaz. Sadece huzur ve rahatlık, tatminkarlık ve şükür duyguları hissedilir..

Buradan başlayın. Sadece, Sevgiye izin verin ve onu kabul edin 😉




Kendini Sevmek Nedir ?

Sevgiyi reddeden ve kendini sevmeyen birinin, başkalarını da sevemeyeceğini ve kendisinin de sevilmesine izin vermeyeceğini, geçtiğimiz paylaşımda bahsetmiştim.

Peki kendini sevmek nedir? Bu da yanlış anlaşılan konulardan birisidir. Kendimizi sosyal medya paylaşımlarındaki gibi “canım kendim, canım ben” şeklinde ya da pışpışlayarak sevmekten bahsetmiyoruz elbette 😉

Kendimizi sevmek aslında bir sonuçtur bir durumdur. Bu, aslında önce “ben” diyebilmekle başlar. Bu benciliktir, bencillik değildir. Önce can sonra canan demektir. Sevgililer ya da eşler arasında “bana sevdiğini söyleme göster” gibi konuşmalar olur.

Aynı şekilde “ben kendimi seviyorum” demek yetmez, bunu kendimize göstermemiz de gerekir. Öncelikle kendimizi değerli hissetmemiz gerekir. Ve bunun için; kendimizi değerli hissedeceğimiz şeyleri yapmak, bize değer veren, seven kişilerle birlikte olmak, değer vermeyen değersiz-hissettiren kişileri hayatımızdan çıkararak bu tarz ilişkileri ve ortamları sonlandırmak, onurlu bir yaşam sürmek, sevdiğimiz işleri yapmak, sağlığımıza dikkat etmek, kendimize vakit ayırmak vb. gibi birçok örnek verilebilir. Ama kısaca, kendimizi mutlu edecek şeyleri yapmaya çalışmak, mutsuz ve değersiz hissettiren kişilerden ve durumlardan uzaklaşmak, kendimizi sevdiğimizi gösteren seçimlerimizdir.

Bunları yapmaya başladıktan sonra kendinizi sevmeye ve değerli hissetmeye başlayabilirsiniz. Dediğim gibi bu bir sonuçtur ve nedenlerini yaparsanız sonuç otomatik olarak ortaya çıkacaktır.

Sevgi; bilinçaltı ya da zihin düzeyinde anlaşılamaz, o ruhsal düzeyde hissedilebilen bir enerjidir. Zihin ya da bilinçaltı Sevgiyi nasıl kodladıysa odur.

Örneğin şiddet görerek dışlanarak, aşağılanarak, aldatılarak vb. bunun sevgi veya ilişki olduğunu zanneden kişiler vardır. Çünkü bilinçaltlarında bunlar sevginin-ilişkinin özellikleri olarak kodlanmıştır. Özellikle ülkemizde bu kişiler oldukça fazladır. Ve bunları anlayamadan, hayatları geçip gitmektedir.

Buna ve ayrıca bilinçaltının ilişkiler üzerinde, nasıl mutlak, şaşmaz ve derin bağları olduğuna, ilerideki paylaşımlarda değineceğim.




Sevgi Kodu ve İlişkilere Yansıması

Sevgi, bilinçaltında nasıl kodlandıysa ilişkilere de, aynen o şekilde yansıyacaktır. Bilinçaltı, ilişkileri şaşmaz bir doğrulukla belirler. Adeta bir avcı gibi, avını bulduğunu hissettiği an devreye girer. Çünkü o kişide tam da onun istediği-onda bulunan, besleneceği inançlar, seçimler ve kararlar, yani kodlar vardır. Bunu biraz açalım ve anne karnından başlayalım. Çünkü sevgi ve ilişki konuları için anne çok önemlidir ve incelenmelidir. Evet, çocukluğa ineceğiz 🙂

Eğer anne, plansız ve beklemediği-istemediği bir zamanda hamile kaldıysa, o bebeği aldırmayı düşünüp bu konuda konuşulmuşsa, o bebek bunu bilinçaltı düzeyde “istenmiyorum” olarak algılayabilir ve bu kodla doğabilir. Bu şekilde doğan bir çocuk, ilerideki hayatında ve özellikle ilişkilerde, istenmeyen biri olacaktır. Onu sevmeyecek, değer vermeyecek, dışlayacak, yok sayacak kişilere çekilecektir. O tarz kişilerle karşılaştığında hissettiği şeyleri, aşk veya sevgi zannedebilir.

Eğer anne, hamile iken, psikolojik veya fiziksel şiddete maruz kaldıysa, değer verilmeyen, aşağılanan, dışlanan bir durumda ise, bebek aynen bunları hissedecektir. Eğer bunlar bilincaltına kodlanmışsa; değersizlik, sevgisizlik, bazı anlayamadığı derin öfke, acı, kırgınlık, korku vb. duygular taşıyacak ve tam da bunları kendisine hissettirecek, yaşatacak kişilere çekilecek ve bu tarz ilişkiler içinde olacaktır. Ve yine bunu ilişki, sevgi-aşk zannedecektir.

Doğduktan sonrası için de bunlar geçerlidir. Anne aldatıldıysa, fiziksel veya psikolojik şiddet gördüyse, dışlandıysa vb. bunu çocuk icselleştirebilir. Bu da bir koddur ve kızsa, ilerideki hayatında, annesi gibi yaşamayı seçebilir, erkeklere düşman, feminist ve intikamcı olabilir. Evliliği ve ciddi ilişkileri, dişil enerjiyi, cinselliği reddedebilir. Cinsel sorunlar, yanlış, uzak veya aldatılidığı lişkiler yaşayabilir.. Erkekse kadınlara karşı aşırı korumacı, kurtarıcı ve verici davranabilir. Veya, babasını modelleyerek aynı şeyi kadınlara yapabilir..

Bunlar, tabi ki başka savunma mekanizmaları ve parametreleri olan konulardır ve tamamen kişinin bilinçaltıyla ilgilidir.




Çağımızın Sorunu: İlişkiler

Sevgi ve ilişkiler, burada kısaca bahsedilemeyecek kadar geniş, değişken ve kapsamlıdır. Bir Aile Danışmanı olarak bu konuya zaman zaman yüzeysel olarak değineceğim. Ancak burada, sevgi ve ilişkilerin, bilinçaltı kodlarının tamamını detaylı olarak paylaşabilmem mümkün değil. Bu, kitaplar, hatta ciltler alacak bir konu. Hatta bu konuda üniversitelerde bir bölüm bile açılabilir 🙂 Çünkü çağımızın sorunu sevgi ve ilişkiler.

Instagram, yazıları beli bir sınırda tuttuğu için, buraya bazen sığamıyorum. Ben tek bir konuyu bölümlere ayırmak zorunda kalırken, üstüne bir de cok uzun yazdığımla ilgili haklı eleştiriler alıyorum 🙂 Malum, okumayı sevmeyen bir milletiz 😉 Eleştirileri dikkate alıp, bundan sonra yazıları daha kısa tutmaya çalışacağım. Bu nedenle, bu geniş kapsamlı sevgi ve ilişkiler konusuna daha yüzeysel ve diğer konular arasında değineceğim.

Zaten burada daha önceki yazdıklarım da, daha önce de söylediğim gibi bilinçaltında en çok karşılaşılan genel kodlardır. Kişinin nasıl bir ortamda büyüdüğü, hayatında neler yaşadığı, nelere inandığı, nasıl bir düşünce ve duygu mekanizması olduğu, hangi travmalarıa maruz kaldığı, kaç çocuk olduğu, kardeşleri arasındaki yaş farkı, ailede ölüm, intihar gibi kayıpların olup olmadığı, genetik durumu vb faktörler bunu belirler. Ve elbette ki bu, herkeste aynı etkiyi yaratmaz. Bu tamamen kişiye özel incelenmesi gereken bir durumdur. Zaten bu nedenle kişiye özel çalışmalar yapıyoruz.

Ancak şu kesindir ki, bilinçaltı sevgiyi ve ilişkileri nasıl kodladıysa, kişi ileride aynen bunu yaşayacaktır. İlişkilerde tekrar eden döngüler, yaşanan sorunlar, kandırılmalar, aldatılmalar, terk edilmeler, evilikler, boşanmalar, ayrılıklar ve bunlarla ilgili yaşanan acılar, öfkeler, kırgınlıklar vb. tüm duygular sonuçtur. Nedeni bilinçaltında öylece durmaktadır. İçindeki bu bağlantıları çözümleyemeyen kişi, bu durumları yaşamaya devam edecektir. Bunlar keşfediği an, çözülme, iyileşme ve değişim başlar🙏

Şunu unutmayın ki, sorun daima içeridedir. Dışarısı, bir başkası vs. sonuçtur. Birilerini suçlamak, kontrolü o kişiye verir ve boş bir çabadır. Bunun yerine içinize dönün ve sonucun nedenini değiştirin 👍




Ruhsal Dünyanızı Nasıl Beslediğinize Dikkat Edin

Gündelik hayatınızda, kendinizi psikolojik olarak neyle, hangi konularla besliyorsunuz?

Hayatınızda, sürekli dillendirdiğiniz, şikayet ettiğiniz, olmasından ya da olmamasından mutsuz olduğunuz o konu, aslında sizin beslendiğiniz şeydir. Sürekli duygu ve düşüncelerinizi o konuyla beslemeye devam ediyorsunuz.

Burada özellikle o konu diyorum. Çünkü o konunun içeriğinin, ya da ne ile, kiminle alakalı olduğunun hiçbir önemi yok. Çünkü bu bir kalıp, sürekli beslenmek ister. Ve siz farkında olmadan onu beslemeye devam edersiniz. Aslında şöyle de trajik bir durum vardır. İnsanlar şikayet ettikleri, sürekli konuştukları o konuları çözmeyi çoğu zaman istemezler. Bir çocuğun elinden oyuncağını aldığınızda ağlamaya başlaması gibi bir durum söz konusudur.

Örneğin; işi ile ilgili şikayet eden birisi, işini kaybetme tehlikesi yaşadığında hemen işine sarılır. Aslında şikayet ediyordu ama korkusu ağır bastı. Eşinden şikayet edip, ayrılık aşamasında iken, korkuyla tekrar ona dönme isteği ağır basar. Evet korku devreye girdiğinde işler değişiyor. Ama aslında buradaki asıl korku ne biliyor musunuz? O iş ya da eş değil. Onları kaybetme korkusu hiç değil. Zaten o iş ya da eş onu mutsuz ettiği, ve artık yürümediği, bitmesi gerektiğini bildiği için ondan şikayet ediyor..

O, sadece egonun; sırf o kalıbı korumak için sarıldığı, gerçek gibi görünen bir yem, bir bahane, bir savunma mekanizmasıdır. “Sen o işsiz – o eşsiz yapamazsın, aç-yalnız kalırsın, çok kötü hissedersin, hem şimdi olmaz-ileride, hazır değilsin” vb. diye sürekli fısıldadığı, korkuyla kaplı koca bir yalandır, zırhtır. İşte o korku aslında, tam olarak budur. Ve Evet, kişi, mutsuz olsa da, o işsiz-o eşsiz yapamayacağına korkuyla inanır ve o kalıbı beslemeye yani o kalıptan beslenmeye, hayatını o mecburiyetle, ızdırapla yaşamaya devam eder. Ve işte asıl trajik olan, “bu kalıptan” huzursuz, mutsuz olduğunu da bir türlü anlayamamasıdır. Çünkü çözümü dışarıda aramaktadır 👍

Unutmayın. Çoğu zaman, kişiler ve durumlar sadece bir yemdir. O kalıbın beslenme yemi. O kalıbı beslemeyi ve ondan beslenmeyi bıraktığınızda işler değişecektir.👍




Bir Şey Ne İse Odur – Onu Nasıl Gördüğünüz Sizin Sorununuzdur

Durumlar sizin onları nasıl gördüğünüz ile ilgilidir. Ne hissettiğiniz tamamen sizin kendi düşünce ve duygu durumunuzla ilgilidir.

Bir olayı, bir durumu, bir kişiyi nasıl etiketlediyseniz, ona hangi anlamı yüklediyseniz, bu tamamen sizin kendi bakış açınızı ve algınızı yansıtır..

Herhangi bir nesne, obje, durum ya da kişi veya herhangi bir olayın, herkeste karşılığı farklıdır.

Birisi sizi öfkelendiriyor olabilir, bir durum sizi korkutuyor olabilir, hatta herhangi basit bir nesne size itici geliyor olabilir. Ama bir başkası, aynı şeyleri hissetmeyecek, düşünmeyecek ya da öyle algılamayacaktır. 10 farklı kişiye herhangi bir konuyu sorun, hepsi farklı düşünceler ya da fikirler öne sürecektir..

Bu nedenle, neye nasıl bakarsanız, onu o şekilde görürsünüz. Hayat bir su gibidir, rengi, tadı ya da kokusu yoktur. O su ile çay da yapıp içebilirsiniz, zehir de. Herkes hayata kendi penceresinden bakar yani içeriden dışarıya bir yaşam mevcuttur. Ama aslında, her şey olduğu gibidir. Siz ona iyi, kötü, doğru, yanlış gibi etiketlemeler koyarsınız. Ama o sadece ve basitçe olduğu gibidir 😉

Bazen sadece, görün, izleyin, dokunun ve onu herhangi bir şekilde etiketlemeyin, yorum yapmayın, fikir belirtmeyin, hakkında düşünmeyin. İlla bir şey gerekmez. Sadece olduğu gibi olmasına izin verin. Bu çok güçlü bir terapidir. Bunu gün içerisinde sık sık yapmaya ve alışkanlık haline getirmeye çalışın. Bir süre sonra gerçekten rahatlamaya ve umursamamaya başladığınızı göreceksiniz. Buna, basit nesnelerden, objelerden başlayın. Sonra durumlara, konulara, kişilere geçiş yapın 👍

Peki sorunlarınızı sorun olarak görmekten vazgeçebilir misiniz, ya da o soruna bakış açınızı değiştirebilir misiniz? Mesela şimdi, bir sorununuzu düşünün ve bunu hemen yapın. Bunu bir anda yapmanız o sorunun tüm gücünü, etkisini, abartısını yok edecektir. Sorunlarınızı abartmayın, büyütmeyin, onun içinde kalmayın, enerji vermeyi bırakın, ona bakış açınızı değiştirin. Eğer bir sorun varsa çözüm de vardır. Hemen şimdi harekete geçerek adım atın, ertelemeyin, kaçmayın ve onu daha fazla büyütmeden çözün 👍




Benim Sorunum Çözülmez-Ben Değişmem- Bu Benim Elimde Değil 

Danışanlarda gözlemlediğim en temel durumlardan birisi, sorunlarının çözümü olmadığıyla ilgili geliştirdikleri inançlarıdır. Yaşadıkları sorunu o kadar çok büyütürler, ciddiye alırlar ve abartırlar ki, bu onlar için adeta çözülemez bir paradoks haline gelir.

Yaşadıkları, hissettikleri duygu ya da o durum, adeta büyülü veya tılsımlı bir şekilde ve başkaları ya da görünmeyen – bilinmeyen varlıklar tarafından oraya yerleştirilmiş gibi düşünürler ve davranırlar. Adeta bu soruna, bu duyguya büyük bir kutsallık atfederler 🙂

Enerjilerini ve zamanın büyük bölümünü bu sorununu düşünmeye ayırırlar. Birçok farklı düşünce, kurgu, hayal ve senaryolarla bu sorunun çözülemez olduğuna kendilerini ikna etmişlerdir. Ve bu şekilde kodlanan zihin de, bu karar ve inanç doğrultusunda, onlara bu sorunun çözülemeyeceğini fısıldar durur. Ve onlar da buna inanmaya devam eder durur.

Burada önemli bir soru vardır. “Bu sorun, gerçekten çözülemez olduğu için mi buna inanmaktadırlar, yoksa buna inandıkları için mi bu sorun çözülemez gibi görünmektedir” ? Doğrusu 2. şıktır ve çıkmaz, bu şekilde başlar 👍

Bir soruna, duyguya, duruma hangi şekilde baktığımız, ona ne kadar önem atfettiğimiz, onu ne kadar ciddiye aldığımız sonucu belirler. Peki, bu sorunu; basit, önemsiz, geçici olarak görüp, onu sahiplenmezsek, ciddiye almazsak, abartmazsak, sizce o kadar etkili olur mu? 😇

Sorumluluğu alıp, bu sorunun, kendi bakış açımızdan, düşünce, inanç ve kararlarımızdan oluştuğunu bilir ve ona göre yaklaşırsak, sorunun içeriği ve sonucu otomatikman değişmeye başlar. Bir duyguya veya soruna nasıl bakarsanız, onu o şekilde görürsünüz. Zihninizi nasıl alıştırmışsanız o, önceki alışkanlıklarınıza göre o şekilde düşünür ve sonuca varır.

Düşünce biçiminizi ve bakış açınızı değiştirdiğinizde her şey değişmeye başlar 👍




Yeni Yıla Girerken..

Merhaba. 2022 yılını geride bırakıyoruz. Hayatımızdan bir yıl daha kayıp gitti. Ve gitmeye de devam edecek. Her şey çok hızlı değişiyor gelişiyor ve dönüşüyor. Zaman size de çok hızlı geçiyormuş gibi geliyor değil mi. Evet aslında öyle. Geriye baktığımızda o şekilde görünüyor.

Hayat hızla akıp geçerken siz neler yapıyorsunuz? Hala aynı yerde misiniz, aynı şeyleri mi düşünüyor, aynı şeylere mi odaklanıyorsunuz ? Biliyorsunuz ki bilinçaltında zaman kavramı yok. Nerede takılıp kaldıysanız zaman orada işlemeye devam ediyor. Tamamlanmamış, çözülmemiş, sonuçlandırılmamış duygular ve düşünceler bilinç altında hala tamamlanmayı beklemek üzere işlemeye devam eder.

Kaç yaşına gelirseniz gelin, duygu yoğunluğu yaşadığınız anlar, zamanlar hala bilinçaltınızda daima şimdidedir. Affedemedikleriniz, hazmedemedikleriniz, sindiremedikleriniz vs. içinizde hala o zamanı hissettirmeye devam eder.

Peki bunlarla nereye kadar yaşamaya devam edeceksiniz, içinizde ne kadar daha bu eski yükleri taşımaya devam edeceksiniz? Bunlardan ne zaman özgürleşeceksiniz?

Gelin bu yeni yıla bunların hepsini bırakmış olarak; yeni bakış açısıyla, yeni hedeflerle, yeni karar ve seçimlerle, ümitlerle, düşünce ve duygularla yaşamaya geçiş yapın. Ne yaşamış olursanız olun, hepsi geçmişte olup biten şeylerdi, şimdi hepsini ve onlara odaklanmayı bırakın ve 2023 yılında neler olmasını istediğinize, nasıl biri olmak istediğinize vb. odaklanın ve onları oluşturmaya başlayın 😊

Şimdi niyet edin, bir seçim yapın ve karar verin. Ve 2023 yılından itibaren tüm enerjinizi düşünce ve duygularınızı bunlara kanalize etmeye başlayın. Yeni yıl sizin değişim gelişim ve dönüşüm yılınız olsun. Sadece niyet edin, seçim yapın, karar verin ve adım atın, gerisini hayata bırakın. 👍

2023 yılı hepimizin, tüm insanlığın değişim, gelişim ve dönüşüm yılı olsun. Eski olumsuzluklardan özgürleşip yeni olumlulara geçiş yaptığımız huzurlu sağlıklı bolluk bereket içinde mutlu bir yıl olsun 😇




Değişimin Sorumluluğunu Başkasına Yüklemek

Bugün danışanlarımızın bazılarında ve genel olarak gözlemlediğim bir konuya değinmek istiyorum. Sorun şu ki; herkes değişmek istiyor fakat çoğu bunu bir başkasının yapabileceği düşüncesine sahip.

“Bir uzmana, hocaya, büyücüye veya medyuma vb. gideyim, astroloğa sorayım beni değiştirsin. Veyahut şu bitki çayını içeyim, şu mantrayı şu kadar kez tekrar edeyim, şu duayı okuyayım, hacamat yaptırayım, sülük tedavisi uygulatayım, vs. ardından bambaşka biri oluvereyim” gibi inanç ve düşüncelere sahip..

Bunların hepsinin fayda ve desteği olmakla birlikte kendi başına bir etkisi yoktur ya da kısıtlıdır. Çünkü hepsi, sizin eylem ve çabanıza bağlıdır. Siz eğer değişim için çabalamıyorsanız, kim olursa olsun, bir başkası size, sizin istediğiniz gibi yardımcı olamaz. Çünkü tamamen özgür bir iradeye sahipsiniz. Bir başkası ya da herhangi bir şey, sizin istemediğiniz, seçmediğiniz, karar vermediğiniz, farklı bir adım atmadığınız sürece, sizi değiştiremez. Allah bile sizin Özgür iradenize karışmıyor. İstediğinizi yapma-yapmama, düşünme- düşünmeme, istediğiniz gibi yaşama-yaşamama hakkına sahipsiniz. Bunu bir başkası sizin adınıza nasıl yapabilir? Bunu ancak ve ancak siz yapabilirsiniz.

Elbette ki bir uzmandan yardım ve destek alın. Bu gerekli de çoğu zaman. Ancak, buradaki en temel husus, irade ve tüm sorumluluk sizdedir. Öncelikle istemek-karar vermek ve eylem..Hayat, bu aşamadan sonra size yardım için seferber olacaktır.👍

Kontrol, sorumluluk ve irade her zaman ve tamamen sizdedir. Bazen öyle değilmiş gibi hissetseniz bile emin olun öyledir. Kurban kimliğini ve “bu benim elimde değil”inancını bırakın. Ve şunu unutmayın: İstemediğiniz bir şeyi, hiç kimse size yapamaz, yaptıramaz. İsteyin, karar verin ve eyleme geçin. Bu kadar basit..




İyi Bir İnsan Olursam Hep İyi Şeyler mi Yaşarım ?

İnsanların en çok yanıldığı konulardan birisi; eğer çok iyi biri olurlarsa, hep iyi şeyler yaparlarsa, hayatın onlara sürekli iyi şeyler sunacağını zannetmeleridir. Bu inanç, en çok karşılaştığım sorunlardan bir tanesidir.

Ancak sistem o şekilde işlemiyor. Hayatta iyi şeyler ve kötü şeyler -kişiye göre değişmekle birlikte- bir aradadır. İnsan, zamanla hepsini deneyimler. Büyüme, tekamül bu şekilde oluşur.

Bazen danışanlar anlatır; şöyle iyi şeyler yaptım, şöyle iyi bir insanım ama karşılığında hep şöyle oldu vs.. Burada, iyi olmanın, iyi şeyler yapmanın, karşılığının da aynı şekilde olacağı, olması gerektiği beklentisi içine girerler. Ve bu beklenti, bir gün hayal kırıklığı ile sonuçlanır.

Kötü bir insan olmayın elbette evet, ama çok iyi bir insan da olmayın. Daha doğrusu akıllı iyi bir insan olun 🙂 Herkese, her zaman, her şekilde iyilik yapmak doğru değildir. Eğer bunu yapıyorsanız da, karşılık beklemeden yapıyorsanız adı iyiliktir. Ama bu zor bir erdemdir. Karşılık beklemeden iyi bir insan iseniz zaten öylesinizdir ve bunun için çabalamazsınız, aksi durumlarda da şikayet etmezsiniz. Ancak burada karşılık beklentisi olduğu için hayal kırıklığı vardır.

Öyle görünmekle, öyle olmak arasında çok fark vardır. Kendinizi kandırmayın. İyi olmaya iyi şeyler yapmaya çabalayın ama kişiye ve duruma göre hareket etmeyi de unutmayın. Aksi takdirde iyi olduğunuzla kalırsınız. Bu; kötü biri olmak, kötü şeyler yapmak anlamına gelmiyor, sadece daha yerinde ve dozunda iyi olmak anlamına geliyor.

Her şeyin kıvamı ve dengesi önemlidir. Burası dünya, cennet değil, bize iyi ya da kötü gelen şeyler her zaman olacak. Önemli olan, bunlardan bir şeyler öğrenerek kendimizi geliştirmeye devam etmek. Ayrıca o kötü dediğiniz şey, resmin bütününde, belki de çok iyi bir şeye hizmet etmiş olacak 👍




Sizi Değiştirmeyen Tekniklerle Kendinizi Kandırmayın

(Doğru Şeyi Doğru Şekilde ve Zamanda Yapmak)

Olumlama yapmak, tılsımlı bir şey değildir. Olumlama, tekrar edilerek düşünce ve duyguların değişimini sağlamaya yöneliktir. Bu olmuyorsa bı anlamı da yoktur..

Bir mantrayı, herhangi bir söz ya da kelimeyi, bin bilmem kac kere tekrar etmek de tılsımlı bir şey değildir. Size etkili gelmeyen bir sözü, sırf birisine iyi gelmiş de, ya da size birisi öyle olacağını söylemiş ve siz de onu söylüyorsunuz diye etkili olmayacak, sihirli enerjiler sizi sarmayacaktır. Hiçbir şey olmayacaktır.

3 6 9 yazarak bir isteğiniz de gercekleşmeyecek, onu yazdığınız için size evrensel bir ödül de verilmeyecek ve sırtınız sıvazlanmayacaktır.

Herhangi bir meditasyonu yaparak, bir şeyleri bir kere imajine ederek, onlar hemen gercekleşmeyecektir.

Çeşitli doğu ve dini ritüelllerle değişen bir şey olmayacaktır. Birisinin size nefesini üflemesi, cin, nazar, sihir var bunu ben kovacağım-bozacağım merak etme demesiyle de bir şey değişmeyecektir. 😉

Evet, bunlar belki duymayı istemediğiniz şeyler olabilir. Ya da bunlarla kendinizi kandırıp hayatınızı ertelemeye devam edebilirsiniz. Ama sizi etkilemeyecek, ne bir söz, ne bir tekrar, ne bir davranış sizi degiştirmeyecek. Bunların hepsi, düşünce ve bakış açınızı, hayat tarzınızı değiştirmeye yarıyorsa, eskiyi bırakıp yeni şeylere yöneltiyorsa, işe yarayacaktır. 👍

Ama zamanla, sorumluluk alarak, gayretle ve disiplinli bir şekilde yapılırsa. Doğru şeyi, doğru şekilde ve zamanda yaparak..Aksi takdirde, hayal kırıklığıyla hep başa döndüğünüzü görebilirsiniz..👍




Beynin Mutlu Olmak Diye Bir Görevi Yok

Beynimizin temel görevi; vücudumuzun hayati fonksiyonlarının yerine getirilmesi ve hayatta-güvende kalabilmemiz üzerinedir. Yani; Beyin, bizi hayatta ve güvende tutmaya çalışır.

Beynimizin bizi mutlu etmeye çalışmak gibi bir görevi yoktur. Mutlu olmak, tamamen bizim kendi sorumluluğumuzdadır.

Ancak mutlu olmaya çalışmak, kendi başına da sorunludur. Çünkü mutlu olmaya çalışmak, mutsuz olduğumuzu düşünmemizden ileri gelir. Mutsuz olduğumuzu düşündüğümüzde, buna inandığımızda, sürekli mutluluk arayışı içerisinde olup hiçbir zaman mutlu olamayacağımız bir durum ortaya çıkar. Bu da, bilinçaltımızda bir kalıp haline gelir.

“Şu şey olursa mutlu olacağım” dediğinizde ve o şey olduğunda yine bu kez başka bir şey olmak zorundadır. Bu bir kalıptır-inançtır ve sürekli yeni bir şeyler olmasını arzulamayla hayatımızı geçiririz. Oysa ki mutluluk gelecekte olabilecek ya da olmasını istediğimiz şeylerde değil, çoğu zaman kendiliğinden gerçekleşen olaylarda gizlidir.

İnsan her şeyi planlayarak mutlu olamaz. Planlayarak başarılı, zengin vs, olabilir, ancak mutlu olamaz. Bugüne kadar en mutlu olduğunuz anları düşünün, çoğu o kadar da planlamadığınız şeylerdi. Mutluluk bakış açımızla ve beklentilerimizle ilgilidir. Yani tamamen bize özeldir. Bizi mutlu eden bir şey başkasını etmeyebilir.

Ancak beklentilerimiz gerçekle uyumlu ve mutluluk arayışımız “daha mutlu olmak” üzerine olmalıdır. Çünkü şu anda da hayatımızda mutlu olabileceğimiz birçok şey vardır. Bunlara odaklanmak ve şu an mutlu olmak varken, mutluluğu hep geleceğe ertelemek, mutsuzluğumuzun temel sebebidir. İsteklerimiz, hedef ve çabalarımız elbette ki olmalıdır. Ama, şu andaki şartlarınızda mutlu değilseniz, emin olun ilerideki o şartlarda da mutlu olamayacaksınız. Çünkü mutluluk; şu anki şartlarınızla, hayatın her anının tadını çıkarmakla ilgilidir. Gelecekte olacak şeylerde değil.

“Anda, akışta ve şükür içerisinde olmak” mutluluğun en temel formülüdür. Bilinçaltımız bu şekilde olursa, daha mutlu olma halleri, sürekli artacaktır..